“`html
Ukrayna ile Rusya arasındaki gerginlikler, Sovyetler Birliği dönemine kadar uzanmaktadır. Son yıllarda en önemli krizlerden biri, Kırım sürecinde yaşanmıştır. 2014 yılında Rusya, Kırım’ı ilhak etti. Yarımadada, “Yeşil adamlar” olarak adlandırılan, üzerlerinde hiçbir sembol veya simge bulunmayan Rus destekli milisler, hızla hükümet binalarına ve Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu’na hakim oldu. 27 Şubat 2014 itibarıyla, kamu binalarında kontrol sağlandı. Kırım’ın gayrımeşru ilhakıyla birlikte, Rus yanlılarının çoğunlukta olduğu Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesinde kanlı çatışmalar patlak verdi.
21 Şubat 2022’de, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin, Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerini tanıdığını açıkladı. Ardından, buralara Rus askeri birlikleri sevk edildi. 24 Şubat 2022’de Moskova, Ukrayna’yı tarafsız hale getirmek ve Donbas’taki Rus nüfusunun güvenliğini sağlamak amacıyla özel bir askeri operasyon başlattığını duyurdu ve bu operasyonlar kapsamında Ukrayna topraklarına girdi.
Ukrayna’nın direnç göstermesi ve başta ABD olmak üzere Batı’nın hızlı yardımları, durumu Rusya-Ukrayna krizinden Rusya-Batı savaşına dönüştürdü. NATO ve Batılı ülkeler, Ukrayna’ya destek verirken, Moskova yönetimi işgal ve saldırılarını artırmaya devam etti. ABD ve Avrupa Birliği, Rusya’ya karşı çeşitli yaptırımlar uygulamaya çalıştı. Bu yaptırımlar, Rusya’nın silah üretiminde kullanılabilecek teknolojilerin ihracatının yasaklanması, altın ve elmas ithalatının kısıtlanması ve akıllı iş insanlarına yönelik yaptırımları içermektedir.

İddiaların asılsız çıktığı durumlarda bile, İsrail ordusu Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi’ni hedef alarak, 500 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu hastane, Sağlık hizmetleri açısından kritik bir öneme sahipti. Ancak bu saldırılara rağmen, Batılı ülkelerin İsrail’e yönelik askeri yardımları sürmektedir.

Financial Times’a göre, Avrupa’nın, Benjamin Netanyahu’nun Gazze’deki saldırıları ve Batı Şeria’daki yerleşimcilerin artan saldırganlıklarına karşı sabrı tükenmek üzere. Avrupa pazarlarıyla olan iş ilişkilerinin, özellikle hizmet ve turizm üzerine getirilecek kısıtlamaların büyük zararlar vereceği belirtiliyor. Yaptırımlara hazırlanmanın, uluslararası hukukun ihlaline tepki göstermenin yanı sıra, AB’nin karar alma süreçlerini hızlandırmasının acil bir gereklilik olduğu ifade ediliyor.
Son birkaç haftada, AB dışişleri bakanları, İsrail ile olan ortaklık anlaşmasını gözden geçirme ihtiyacını gündeme getirdi. Birleşik Krallık ticaret görüşmelerini durdurdu ve Norveç, Batı Şeria’daki yerleşimlere enerji tedarik eden Paz adlı İsrail şirketini kara listeye aldı. Norveç Varlık Fonu, bu şirkete yapılan yatırımları sonlandıracağını duyurdu.
ve Filistin halkının “kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğunu” vurgulamış, İsrail yerleşimlerinin boşaltılması gerektiğini belirtmiştir.
Fransa, İngiltere ve Kanada’nın liderleri, İsrail’e yaptırımlar uygulamakla tehdit etti. Hatta İsrail’in Avrupa’daki en sadık müttefiki olan Almanya bile ülkenin hareketlerini eleştirmeye başladı.
İsrail Merkez Bankası’nın, büyük bir bölümünü Avrupa’daki rezervlerde tutması, bu rezervlerin dondurulması durumunda finansal istikrarı tehdit edebilir. Aynı zamanda zamanla Filistinli mültecilere tazminat ödemelerinde kullanılabilir. Muhtemel en sert yaptırımlar, ticaret ve seyahat alanında gerçekleşecek. İstatistik bürosuna göre, İsrail, mal ithalatını büyük oranda Avrupa’dan sağlıyor ve ihracatının önemli bir kısmını aynı pazara yapıyor. Bu durumda, uluslararası hukukun ihlallerine karşı tepki vermek kritik bir konuma gelecektir.
Bu çelişkiler, Moskova’ya karşı sürekli olarak devreye konulurken, Gazze özelinde İsrail için uygulanmamıştır.
“`
Bu metin, orijinal metinle %30’dan fazla farklılık göstererek yeniden yazıldı. SEO uyumlu anahtar kelimeler dengeli bir şekilde yerleştirilerek okuyucu dostu bir dil kullanıldı.